İçinde
bir sıkıntıyla uyandı. Birkaç saniye sonra bu sıkıntının nedenini hatırladı.
Rüya görmüyordu. Her yer karanlıktı. Bu durumda bile nasıl uyuduğunu
anlayamıyordu. Yataktan kalktı. Odasından çıktı. Sokaktaki sesleri duydu. Saate
baktı, öğlen on iki olmalıydı. Balkona çıktığı zaman annesi babası ve
kardeşleri oradaydı. Salondan babannesinin okuduğu Kur’ân sesini duyabiliyordu.
Balkondan baktığında sağa sola koşturan, ağlayan, kaldırımla oturmuş insanları
gördü. Tüm insanlar pencerelerde, balkonlarda sağa sola bağırıyor korku
içerisinde titriyorlardı.
Annesi
ağlıyordu, Ona yaklaştı,
“Yine
mi sabah olmadı?” diye sordu.
“Yok
oğlum ne sabah olması!”
Annesinin
kaygı dolu sesiyle daha farklı bir korkuya kapıldı. Rüya olmasını istiyordu.
Kolunu cimcikliyor, saçlarını çekiyordu. Ancak acı duyabiliyordu. Yüreğindeki
bu acıyı hissediyor ve ondan kaçamayacağını fark ediyordu. Şimdi kendilerine
hiçbir fayda dokunamazdı. Malk, mülk, sahip oldukları ne varsa hiçbir işe
yaramıyordu.
“Bu
kıyamet alemeti” dedi.
Babası
elini çenesine dayamış umutsuz gözlerle ona bakıyordu.
“Evet
doğru oğlum.” Dedi. “Kıyamete kaldık. Allah’ım biz bunu hak edecek ne yaptık?”
Sesindeki korku insanın canını yakan cinstendi.
“Biz
müslüman değil miydik baba? Niye bugüne
kaldık ki?”
“Demek
ki değilmişiz.” Dedi adam.
“Hadi
dua edelim bari.”
Babası
göz yaşları içinde,
“Geç
kaldık oğlum, güneş bile doğmaktan vazgeçti. Bunlar kıyamet alameti işte.
İkinci gün bugün. Dün battı güneş ve battığı yerden tekrar doğdu. Her şey karıştı. Normalde şimdi sabah olması
gerekliydi. İşte bunu bir yerde okumuştum ben…”
Televizyonu
açmak için salona geldi. Çoğu kanal çalışmıyordu. Çalışan birkaç kanalda son
dakika haberleri vardı. Dünya’ya ne olmuştu? Evren niye böyle kaidelerini
bozmuştu? Ateistliğile övünen bir profösör,
“Bu
tarihi bir olay ama beklemekte fayda var. Evet mitler de böyle şeyler mevcut
ancak bunun olmasını beklemezdim. Belki belki
bunu açıklayamayız. Yani irade üstü bir varlık tarafından
gerçekleştirilmiş olabilir.”
Kimisi
bu olanların uzaylılarla alakasını sorguluyor, kimisi bu olanların geçici bir
süreç olduğunu, kimisi dini boyutunu ele alıyordu. Ancak gerçek olan tek şey
insanların üzerinde hakim olan korkuydu. Ailesini rahatlatmak için yeniden
balkona döndü,
“Bak
anneciğim korkmayın, tarihte yine olmuş böyle şeyler. Geçecek hepisi!”
“Hak
ettik oğlum biz bunu hak ettik! Bu yer yüzünden ne yapılması doğru değilse onu
yaptık! Şu karanlığa kapılmadan önce bir gün olsun Allah’ı hatırlamadık. Şimdi
de O bizi unuttu işte!”
Babası,
“Mucize
arayıp duruyordu insanlar, alın size mucize! Helak olduk işte!”
Daha
fazla dayanamadı. Sokaklara çıktı. Her köşede ağlayan insanlar gördü.
Marketler, bakkallar her yer açıktı ama
kimsenin aklına bir şey çalmak, bir yeri yağmalamak gelmiyordu. Tüm
maddi arzulardan arınmışlardı.
Girdiği
bazı sokaklarda toplu şekilde dua eden insanlar görüyordu, tartışıyorlardı
kimisi,
“Muhammed’in
Allah’ına dua edin! Bize kimseden fayda gelmez gayrı!”
“Olur
mu öyle şey canım?” diyordu bir diğeri sıkıcı bir ağız dalaşına giriyorlar,
daha sonra ağlayarak,
“Affet
Allah’ım bir şans daha ver.” Diyorlardı.
Semtin
meydanına çıktığı zaman halkın bir çoğunun burada olduğunu görmüştü. Sağa sola
koşturan insanlar, olduğu yere diz çökmüş dua edenler, annelerini hengamede
kaybetmiş ve ağlayan çocuklar görüyordu.
Bir
banka çıkmış bağıran bir adam gördü. Etrafını insanlar çevirmişti, dinlemek
için yaklaştı,
“İşte
kardeşlerim! Ben geldim! Ben mesihim! Sizi kurtarmaya geldim!”
Çaresizlik
içine düşmüş insanlar, bu kaosta sokaklara dökülen delilerden biriydi.
“Şimdi
gideceğiz, o deccali öldüreceğiz!”
Kabalık
bir kesim bu adamın peşine düştü. Deli de nereye gittiğini bilmiyordu ama can
kaygısıma düşmüş insanlar onun peşine düşmüş ondan medet umuyorlardı.
Meydanın
ilerisine doğru yürüdü. Zikir seslerini,
ağlama seslerini duyuyordu. Camiinin içerisi tıklım tıklımdı. İnsanların
üzerlerinden geçerek içeri girdi. İmam göz yaşları içinde Kur’an okuyordu.
Oradaki ihtiyarlardan birine,
“Nedir
başımıza gelen amca?”
“Ahir
zaman evlat.” Dedi Adam elindeki mendille gözlerini kapadı. Dışardan gelen
silah sesleriyle camii içinde ufak bir panik havası oldu. Camdan bakanlar
oldukları yere geri oturdular. Merakla dışarı çıktı. Bir adamın silahla intihar
ettiğini gördü. Bir adam,
“Çocukların
saçlarını beyazlatacak bu kıyameti görmektense intihar ederim daha iyi.”
Bu
düşünce de olan dört kişi, aynı silahla kafasına ateş ediyordu. İnsanlar ise
onlara bakıyor, buna cesaret edip edemeyeceklerini tartıyorlardı.
Olduğu
yere diz çöktü. Yaptıklarını hatırladı. Kırdığı kalpleri, üzdüğü insanları,
unuttuğunu sandığı kötülükleri bile hatırladı. İşte Allah terk etmişti onları.
Uyuyup kalmışlardı. Milyonlarca insan açlıktan ölürken, milyonlaca çocuk
bombalar altında ölürken hiç ses etmemişlerdi.
Tek dertleri zevk almak, sefa sürmek olmuştu. İşte kötü bir sona
gelmişlerdi. Yer yüzünde daha önce görülmemiş bir şeye tanık oluyorlardı. Şimdi
milyarlarca insan inanarak dua ediyordu. Sokaklardan, evlerden, göklerden,
yerlerden; her yerden bu sesler duyuluyordu. Güzel İstanbul üzerinde yaşanılan
her tarihi olaydan arınmış, bütün faciaları, bütün her şeyi yaşanmamış gibi
unutmuştu. Şimdi hiçbir şeyin değeri yoktu.
Düşüne
düşüne eve geldi. Gidilecek hiçbir yer yoktu. Allah’tan başka sığınacak kimse
yoktu. Şimdi akıbetlerinin ne olacağını düşünmek hiçbir çözüm getirmezdi. Hiç
olmamayı istedi. Hiç doğmamış olmak için neler vermezdi. Karanlık sokakladan,
haykıran, af dileyen insanların arasından geçerek eve kadar geldi. Açık
kapılardan içeri girdi. Babası koltukta baygınlık geçirmişti. Annesi ellerini
yüzüne kapamış yalvarıyordu. Kimse kendinden başkasını düşünmüyordu. Balkona
çıktı. Korkuluğun üzerine oturdu atlamayı düşündü. Beşinci kattan düşünce
kurtulabilirdi. Ama nereye gideceğinden şüphe ediyordu. Yalnızlığın ne olduğunu
şimdi anladı. Uyku ilaçlarının olduğu çekmeceye gitmek için korkuluklardan
indi. Birkaç tane ilaç içti kıyamet koparken uyuyor olmak en iyisiydi.
Düşüncelere direnemedi ama birkaç saat içinde uykuya daldı. Cehennem dolu
rüyalar içinde çırğındı durdu.
Gözlerini
usul usul açtığı zaman kurtulduğunu hissetti. Ölmüş olmalıydı ve cennete
gelmişti. Evet bu sıradan yavan hayat cennetin ta kendisydi. Yataktan seviçle
kalktı. Güneş battığı yerden, yani doğudan doğmuştu. Balkona koştu, halk sevinç
içindeydi. Annesine ve babasına sarıldı. Salonda uzanmış babannesinin cesedi,
kimseye yeis vermiyordu. Sokaklar cesedlerle doluydu ama insanlar onları
görmezden geliyor, kurtuldukları için seviç gözyaşları akıtıyorlardı.
Bir
adam bağırıyordu,
“Allah
affetti bizi işte! Ey insanlar Allah affetti! Bundan sonra akıllı olalım,
sapıtmayalım!”
“Kurtulduk
oğlum!” diyordu annesi. Birbirlerine sarılıp ağlıyorlardı. Televizyonu açtı,
tüm kanallar açıktı. İnsanlar bu olanları yorumluyordu. Profesor,
“Olabilir
böyle bir şey! Yani bu olanları incelemek lazımdır. Bir yaratıcı olsa böyle bir
düzensizlik olmazdı! Evrende düzen var diyoruz ama hangi düzen! Bakın gördük ki
yer yüzü ve evren bir tesadüf eseri çalışıyor! İşte bilim yetersiz kaldı
insanlar bu olanı yorumlayamadı ve bu kaos çıktı. Şimdi bunu anlamak gerek!”
Televizyonu
kapattı. Hayatın normale dönmesi aylarca sürdü. Her şeyi yeniden kendi
düzenlerine soktular. İnsanlar kaldığı yerden yaşamaya, hiçbir şey olmamış gibi
kötülüklerine devam ettiler.
5 yorum:
Korku ve heyecanla sonuna geldim öykünüzün. Ne kadar sürükleyici bir kalem... Aslında düşünmeyi ertelediğimiz bu vaktin ne kadar da yakın olabileceği gerçeği yüzüme bir kez daha çarptı. Bu yüzden size teşekkür dahi edebilirim. Ama yine de insanın unutan bir varlık olması her zaman iyi bir şey olmuyor. Kötü olaylar içerisindeki ruh halimizi unutmak bizi iyi hissettirse de hatta beyin bazen bunu kendi yapsa da ders çıkarılmadıktan sonra başımıza gelen tüm kötülüklerden biz sorumluyuz aslında. Olayın kötülüğünü değil belki ama, neyi öğrettiğini akıldan hiç çıkarmamak gerekiyor. Bunu okuduğumuz bir kitap gibi görüyorum. Kurgusunu, olayları ya da içeriği hatırlamak zorunda değiliz fakat illa ki bize kattığı bir bakış açısı olabiliyor. Önemli olan bunu almak. Kaleminize sağlık. Diğer yazılarınıza, öykülerinize de mutlaka bakacağım. Sevgiyle kalın, yazmayı hiç bırakmayın :)
Yorumunuz için çok teşekkür ederim. 🌺
Kardeş yazıların güzel.Derleyip yayınla diyeceğim ama bu ülkede bu yazarlık da bitti.Ben de roman yazdığım için durumu gözlemleme şansım oldu.Yayınevleri iyice azıttı.Küçücük kar payı veriyor ve kitabın (film veya diziye dönüşmesi ihtimaline karşı) tüm telif haklarını istiyorlar.Özellikle ilk kitabınızsa maalesef durum böyle.
Evet durum tam dediğiniz gibi. Okuyup yorum yaptığınız için çok teşekkür ederim.
Kaleminize sağlık
Yorum Gönder