7.5.20

Güneşin Doğmadığı Gün








İçinde bir sıkıntıyla uyandı. Birkaç saniye sonra bu sıkıntının nedenini hatırladı. Rüya görmüyordu. Her yer karanlıktı. Bu durumda bile nasıl uyuduğunu anlayamıyordu. Yataktan kalktı. Odasından çıktı. Sokaktaki sesleri duydu. Saate baktı, öğlen on iki olmalıydı. Balkona çıktığı zaman annesi babası ve kardeşleri oradaydı. Salondan babannesinin okuduğu Kur’ân sesini duyabiliyordu. Balkondan baktığında sağa sola koşturan, ağlayan, kaldırımla oturmuş insanları gördü. Tüm insanlar pencerelerde, balkonlarda sağa sola bağırıyor korku içerisinde titriyorlardı.

Annesi ağlıyordu, Ona yaklaştı,

“Yine mi sabah olmadı?” diye sordu.

“Yok oğlum ne sabah olması!”

Annesinin kaygı dolu sesiyle daha farklı bir korkuya kapıldı. Rüya olmasını istiyordu. Kolunu cimcikliyor, saçlarını çekiyordu. Ancak acı duyabiliyordu. Yüreğindeki bu acıyı hissediyor ve ondan kaçamayacağını fark ediyordu. Şimdi kendilerine hiçbir fayda dokunamazdı. Malk, mülk, sahip oldukları ne varsa hiçbir işe yaramıyordu.

“Bu kıyamet alemeti” dedi.

Babası elini çenesine dayamış umutsuz gözlerle ona bakıyordu.

“Evet doğru oğlum.” Dedi. “Kıyamete kaldık. Allah’ım biz bunu hak edecek ne yaptık?” Sesindeki korku insanın canını yakan cinstendi.

“Biz müslüman değil miydik baba? Niye  bugüne kaldık ki?”

“Demek ki değilmişiz.” Dedi adam.

“Hadi dua edelim bari.”

Babası göz yaşları içinde,

“Geç kaldık oğlum, güneş bile doğmaktan vazgeçti. Bunlar kıyamet alameti işte. İkinci gün bugün. Dün battı güneş ve battığı yerden tekrar doğdu.  Her şey karıştı. Normalde şimdi sabah olması gerekliydi. İşte bunu bir yerde okumuştum ben…”

Televizyonu açmak için salona geldi. Çoğu kanal çalışmıyordu. Çalışan birkaç kanalda son dakika haberleri vardı. Dünya’ya ne olmuştu? Evren niye böyle kaidelerini bozmuştu? Ateistliğile övünen bir profösör,

“Bu tarihi bir olay ama beklemekte fayda var. Evet mitler de böyle şeyler mevcut ancak bunun olmasını beklemezdim. Belki belki  bunu açıklayamayız. Yani irade üstü bir varlık tarafından gerçekleştirilmiş olabilir.”

Kimisi bu olanların uzaylılarla alakasını sorguluyor, kimisi bu olanların geçici bir süreç olduğunu, kimisi dini boyutunu ele alıyordu. Ancak gerçek olan tek şey insanların üzerinde hakim olan korkuydu. Ailesini rahatlatmak için yeniden balkona döndü,

“Bak anneciğim korkmayın, tarihte yine olmuş böyle şeyler. Geçecek hepisi!”

“Hak ettik oğlum biz bunu hak ettik! Bu yer yüzünden ne yapılması doğru değilse onu yaptık! Şu karanlığa kapılmadan önce bir gün olsun Allah’ı hatırlamadık. Şimdi de O bizi unuttu işte!”

Babası,

“Mucize arayıp duruyordu insanlar, alın size mucize! Helak olduk işte!”

Daha fazla dayanamadı. Sokaklara çıktı. Her köşede ağlayan insanlar gördü. Marketler, bakkallar her yer açıktı ama  kimsenin aklına bir şey çalmak, bir yeri yağmalamak gelmiyordu. Tüm maddi arzulardan arınmışlardı.

Girdiği bazı sokaklarda toplu şekilde dua eden insanlar görüyordu, tartışıyorlardı kimisi,

“Muhammed’in Allah’ına dua edin! Bize kimseden fayda gelmez gayrı!”

“Olur mu öyle şey canım?” diyordu bir diğeri sıkıcı bir ağız dalaşına giriyorlar, daha sonra ağlayarak,

“Affet Allah’ım bir şans daha ver.”  Diyorlardı.

Semtin meydanına çıktığı zaman halkın bir çoğunun burada olduğunu görmüştü. Sağa sola koşturan insanlar, olduğu yere diz çökmüş dua edenler, annelerini hengamede kaybetmiş ve ağlayan çocuklar görüyordu.

Bir banka çıkmış bağıran bir adam gördü. Etrafını insanlar çevirmişti, dinlemek için yaklaştı,

“İşte kardeşlerim! Ben geldim! Ben mesihim! Sizi kurtarmaya geldim!”

Çaresizlik içine düşmüş insanlar, bu kaosta sokaklara dökülen delilerden biriydi.

“Şimdi gideceğiz, o deccali öldüreceğiz!”

Kabalık bir kesim bu adamın peşine düştü. Deli de nereye gittiğini bilmiyordu ama can kaygısıma düşmüş insanlar onun peşine düşmüş ondan medet umuyorlardı.

Meydanın ilerisine doğru yürüdü.  Zikir seslerini, ağlama seslerini duyuyordu. Camiinin içerisi tıklım tıklımdı. İnsanların üzerlerinden geçerek içeri girdi. İmam göz yaşları içinde Kur’an okuyordu. Oradaki ihtiyarlardan birine,

“Nedir başımıza gelen amca?”

“Ahir zaman evlat.” Dedi Adam elindeki mendille gözlerini kapadı. Dışardan gelen silah sesleriyle camii içinde ufak bir panik havası oldu. Camdan bakanlar oldukları yere geri oturdular. Merakla dışarı çıktı. Bir adamın silahla intihar ettiğini gördü. Bir adam,

“Çocukların saçlarını beyazlatacak bu kıyameti görmektense intihar ederim daha iyi.”

Bu düşünce de olan dört kişi, aynı silahla kafasına ateş ediyordu. İnsanlar ise onlara bakıyor, buna cesaret edip edemeyeceklerini tartıyorlardı.

Olduğu yere diz çöktü. Yaptıklarını hatırladı. Kırdığı kalpleri, üzdüğü insanları, unuttuğunu sandığı kötülükleri bile hatırladı. İşte Allah terk etmişti onları. Uyuyup kalmışlardı. Milyonlarca insan açlıktan ölürken, milyonlaca çocuk bombalar altında ölürken hiç ses etmemişlerdi.  Tek dertleri zevk almak, sefa sürmek olmuştu. İşte kötü bir sona gelmişlerdi. Yer yüzünde daha önce görülmemiş bir şeye tanık oluyorlardı. Şimdi milyarlarca insan inanarak dua ediyordu. Sokaklardan, evlerden, göklerden, yerlerden; her yerden bu sesler duyuluyordu. Güzel İstanbul üzerinde yaşanılan her tarihi olaydan arınmış, bütün faciaları, bütün her şeyi yaşanmamış gibi unutmuştu. Şimdi hiçbir şeyin değeri yoktu.

Düşüne düşüne eve geldi. Gidilecek hiçbir yer yoktu. Allah’tan başka sığınacak kimse yoktu. Şimdi akıbetlerinin ne olacağını düşünmek hiçbir çözüm getirmezdi. Hiç olmamayı istedi. Hiç doğmamış olmak için neler vermezdi. Karanlık sokakladan, haykıran, af dileyen insanların arasından geçerek eve kadar geldi. Açık kapılardan içeri girdi. Babası koltukta baygınlık geçirmişti. Annesi ellerini yüzüne kapamış yalvarıyordu. Kimse kendinden başkasını düşünmüyordu. Balkona çıktı. Korkuluğun üzerine oturdu atlamayı düşündü. Beşinci kattan düşünce kurtulabilirdi. Ama nereye gideceğinden şüphe ediyordu. Yalnızlığın ne olduğunu şimdi anladı. Uyku ilaçlarının olduğu çekmeceye gitmek için korkuluklardan indi. Birkaç tane ilaç içti kıyamet koparken uyuyor olmak en iyisiydi. Düşüncelere direnemedi ama birkaç saat içinde uykuya daldı. Cehennem dolu rüyalar içinde çırğındı durdu.

Gözlerini usul usul açtığı zaman kurtulduğunu hissetti. Ölmüş olmalıydı ve cennete gelmişti. Evet bu sıradan yavan hayat cennetin ta kendisydi. Yataktan seviçle kalktı. Güneş battığı yerden, yani doğudan doğmuştu. Balkona koştu, halk sevinç içindeydi. Annesine ve babasına sarıldı. Salonda uzanmış babannesinin cesedi, kimseye yeis vermiyordu. Sokaklar cesedlerle doluydu ama insanlar onları görmezden geliyor, kurtuldukları için seviç gözyaşları akıtıyorlardı.

Bir adam bağırıyordu,

“Allah affetti bizi işte! Ey insanlar Allah affetti! Bundan sonra akıllı olalım, sapıtmayalım!”

“Kurtulduk oğlum!” diyordu annesi. Birbirlerine sarılıp ağlıyorlardı. Televizyonu açtı, tüm kanallar açıktı. İnsanlar bu olanları yorumluyordu. Profesor,

“Olabilir böyle bir şey! Yani bu olanları incelemek lazımdır. Bir yaratıcı olsa böyle bir düzensizlik olmazdı! Evrende düzen var diyoruz ama hangi düzen! Bakın gördük ki yer yüzü ve evren bir tesadüf eseri çalışıyor! İşte bilim yetersiz kaldı insanlar bu olanı yorumlayamadı ve bu kaos çıktı. Şimdi bunu anlamak gerek!”

Televizyonu kapattı. Hayatın normale dönmesi aylarca sürdü. Her şeyi yeniden kendi düzenlerine soktular. İnsanlar kaldığı yerden yaşamaya, hiçbir şey olmamış gibi kötülüklerine devam ettiler.


5 yorum:

Şevval İpek dedi ki...

Korku ve heyecanla sonuna geldim öykünüzün. Ne kadar sürükleyici bir kalem... Aslında düşünmeyi ertelediğimiz bu vaktin ne kadar da yakın olabileceği gerçeği yüzüme bir kez daha çarptı. Bu yüzden size teşekkür dahi edebilirim. Ama yine de insanın unutan bir varlık olması her zaman iyi bir şey olmuyor. Kötü olaylar içerisindeki ruh halimizi unutmak bizi iyi hissettirse de hatta beyin bazen bunu kendi yapsa da ders çıkarılmadıktan sonra başımıza gelen tüm kötülüklerden biz sorumluyuz aslında. Olayın kötülüğünü değil belki ama, neyi öğrettiğini akıldan hiç çıkarmamak gerekiyor. Bunu okuduğumuz bir kitap gibi görüyorum. Kurgusunu, olayları ya da içeriği hatırlamak zorunda değiliz fakat illa ki bize kattığı bir bakış açısı olabiliyor. Önemli olan bunu almak. Kaleminize sağlık. Diğer yazılarınıza, öykülerinize de mutlaka bakacağım. Sevgiyle kalın, yazmayı hiç bırakmayın :)

haliskandemir dedi ki...

Yorumunuz için çok teşekkür ederim. 🌺

Unknown dedi ki...

Kardeş yazıların güzel.Derleyip yayınla diyeceğim ama bu ülkede bu yazarlık da bitti.Ben de roman yazdığım için durumu gözlemleme şansım oldu.Yayınevleri iyice azıttı.Küçücük kar payı veriyor ve kitabın (film veya diziye dönüşmesi ihtimaline karşı) tüm telif haklarını istiyorlar.Özellikle ilk kitabınızsa maalesef durum böyle.

haliskandemir dedi ki...

Evet durum tam dediğiniz gibi. Okuyup yorum yaptığınız için çok teşekkür ederim.

Adsız dedi ki...

Kaleminize sağlık