28.10.17

Mandalina Dilimi

Merdivenleri çıktım. Güneş bizi bırakıp gitmek üzere. Okulun uzunca duvarının yanında bir süre yürüdüm. Ben yürürken, okul duvarının üzerine dizilmiş demir korkuluklarının arasından, güneş ışınları sürekli gözüme vurdu, gülümsedim. Duvar bitti, sola döndüm. Biran önce eve varmalıydım.
Duvarın solunda her zaman bir karpuzcu bekler. Kırmızı kamyoneti ve mavi önlüğü bu hayat sahnesinde onun yegane dekoru olmuştu sanki.

Yaklaşık iki senedir karpuz almazdım ondan. Marketlerden alırdım karpuzumu.  Ne kadar komşumuzda olsa, almam! Tamam kahrolsun kapitalizm ama, ben de karpuz yemek istiyorum. Bir gün Adana karpuzu der sattığına, ertesi gün Diyarbakır'dan geldi bu karpuz der. Ama yediğiniz şey karpuz değilde, karpuza benzeyen, içi beyaz ve hış olan bir şey. Zaten pek iyi anılmazdı kendileri, kelekçi, kazıkçı ve buna benzer bir takım lakapları vardı, ama kendisi pek itimat etmezdi bu söylentilere. Kendine olan özsaygısı görülmeye değerdi. Çünkü işi şerefiyle yapan birkaç kişi kalmıştı semtte.  O da onlardan biriydi kendince. 

Bu karpuzcunun vukuatlarından birini hiç unutmam. Hatta daha dün gibi aklımda; Nurten Teyzenin kamyonun önüne sinirle vurduğu kelek karpuzun nasıl caddeye aşağı patladığını hiç unutmuyorum. Bizim haylazın, hala kendisini savunmasını, benden aldığını nereden bileceğim demesini… Mahalle esnafının bizim haylaza ters yapmasını… 
Allah’tan bizim karpuzcu  cimri Nurtenin parasını geri vermişti, Nurten hanımda olayı kapamıştı. Zaten mahalleli son zamanlarda marketten alıyordu karpuzu, cadde üzeri geçen arabalar durursa sözde bal karpuzlarını satıyordu. ‘’İstersen keselim’’ diyordu toy müşterisine. ‘’ Kes ulan hergele’’ deyiverse biri, hemen kendisi iyi bir karpuz seçip müşteriye veriyordu.

O gün aceleyle eve giderken, sola döndüğümde daha önce hiç görmediğim bir şeyi görmüştüm. O haylaz, okulun duvarının dibine çömelmiş, hüngür hüngür ağlıyordu.  Koca adam niye ağlardı? Hoş ya ben de ağlarım bazen. Ama kimse görmez benim ağladığımı. Belki o da görünmediğini sanıyordur? İşte vicdan mahkemesi. Ben ağlarken kimse gelsin istemezdim. Görünmek istemezdim. Ama onu bu halde bırakıp gitmekte istemezdim. Haylazdı, dolandırıcıydı belki, ama insandı. O her hareketinde alenen dolandırıcı olduğunu bize göstermiyor muydu? Hem korkulacak olan böyle saf olup insanları kandırmaya çalışanlar değil, insanları kandırdığını belli etmeyecek kadar kurnaz olanlar değil miydi? Değildir belki bilmiyorum. Adam ağlıyordu. Bırak muhakemeyi .Ben de böyle oluyordum demek. Bir tükürüyordu, yarısı üstüne düşüyordu. Burun deliğinde oluşan baloncuk patlıyor, içini hararetle çekiyordu.

-İyi misin abim?

Ağlamasını dindirmeye çalışan insanlar hakkında araştırmalar yapılmalı. Susmak istedikçe çoğalan iniltiler.

-Değilim abi , hiç iyi değilim.

-Neoldu ya ,  hayırdır inşallah?

-Hayırı şerri bıraktım artık ben abi.

-Bak kardeşim, ne yaşıyorsun, neye üzülüyorsun bilemem. Zaten bir insan bir şeyi yaşamadan bilemiyor da. Sana asalak teselliler sunmayacağım. Anlat beraber ağlarız belki. Anlamazsam kalkar giderim.
Tam kesildi derken, ağlaması şiddetlemişti. Ağzını koluna sildi. Soft paketinde bir sigara çıkardı. Zor olsa da bana da çıkardı bir tane. Bana verdiği sigaranın ortasına Haylazın sümüğü bulaştı. Ona .çaktırmadan sigarayı attım. Kendi paketimden çıkardım ve yaktım
.
-Şimdi abi sabah evde mandalina soydum ben. Balkondaydı poşet. İşte aldım bir mandalina oradan. Soydum onu çöpe. Tam çöpe soyarken mandalinayı, bir dilimi çöpe düştü. Ben kalanları yedim. Sonra yatmak için yatağa geçtim.
Birden ağlaması şiddetlenmişti. Gözleri kıpkırmızı olmuştu. Sonra derin nefesler aldı yeniden. Sitemli bir çocuk gibi devam etti,
.
-Allah var. Bizi yaratmış. Karpuzları yaratmış. Sonra kader var. Benim bir kaderim var, senin var, kamyonun bile bir kaderi var, işte bu elimde yanan sigaranın bir kaderi var. Her şeyin bir kaderi var... Ben o mandalinayı soydum, kaderim onu yemek, ama Allah böyle yazmış sadece bir dilimi hariç mandalinanın kalanını yiyeceksin.

-E olum ne var bunda?

-Yani abi Allah her şeyi boşa yazmış mıdır? Bir mandalina diliminin bile bir kaderi mi var?

-Sanmıyorum. Ya da bilmiyorum, belki öyledir. Ne önemi var abim?

-Mesela ben bu elimi kaldırdım ya. İndirdim geri. Bak sigarayı çektim, ufffs. Üfledim üff. Ne oldu şimdi? Allah niye yazdı bunu? Ya da bak şu geçen araba geçiyor, geçiyor ve geçti. Geçen arabalar var. Annem var, babam var, abim var, karpuzlarım var, İnsanlar var,  böyle bir şeyler var işte. Ben böyle olan hiçbir şeyi anlamıyorum abi. Hep var ama ben var olan şeylere ati değilmişim gibi sanki. 
Mandalinayı yaratıyor Allah. Sonra bir tarladan kasalarla arabaya konuyor. Arabalardan hallere , hallerden marketlere gidiyor. Annem gidiyor markete, Allahın bana yazdığı mandalinayı alıyor. Eve getiriyor. Evde altı kişiyiz. O kadar insan dokunmuyor benim mandalinama. Çünkü o bana yazılmış ya. Sonra mandalinamın bir dilimi bana yazılmamış. Yiyemiyorum. Çöpe düşüyor. Yani bir mandalina tanesini Allah benden sakınıyor mu?

-Ama o kadar mandalina yiyorsun, bir mandalina dilimi için mi sitem ediyorsun?

-Anlamıyorsun abi. Ben de anlamıyorum hoş ya. Sitem değil. Anlamadığımı anlatıyorum  ben sana. Mesela Nurten Teyzenin kızı Aynur var. Yani o bir mandalina tanesi gibi, bana yazıldı ya da yazılmadı. Benim olup olmaması belliyken, ben niye yırtınıyorum dedim. Madem her şey yazılmış bir senaryodan ibaret. İrade mi hareket ettiren bir içses var ve o bile benden bağımsızsa, ben kimim abi, biz kimiz, tüm bunlar neden, tam olarak bu dünya' da ne oluyor?

-Kalkıp o mandalina tanesini alsan çöpten ne olurdu?

-Hiç girme abi, onun çöpe düşmemesi kadar saçma bir olay olurdu. Hadi onu aç bir çocuk aldı yedi. Böyle düşünelim. Her şeyi iyi düşünelim,  mandanlina dilimi , susuz ve aç çocuğun oldu , Aynur kendisi için hayırlı olan birini buldu. Ben karpuz işini bıraktım. Aha durdum burada ağladım, ya da eve gittim, sabah oldu, akşam oldu, ben öldüm ya da yaşadım, neden, ne önemi var? Birazdan öldüm, ya da ölmedim, güldüm yahut gülmedim, hepsi sonsuza dek yok olmayacak mı? Bizim olan ve bizim olmayan hiçbir şey yok. Tam olarak bu dünyada ne oluyor? Yani tüm şeyler neye varıyor?



-Ona varıyor oğlum, dedim. Geç kalıyordum eve.

-İşin içinden çıkamıyorum abi. Sıkıntıdan ağlamaya başladım burada. Bir köşeden izliyorum sürekli hayatı. Aha buradan. Karşımda Nurtenlerin ev var, evin içinde kızı Aynur var.  Evin hemen altında iğrenç kokulu kokareçci. Hızla geçen arabalar. İade edilen karpuzlar. Tekel bayiiler filan var. Buradan izliyorum. Ben bunları görsem ya görmesem ne olurdu? Ben burada yokken bunlar yine olacaksa , ben bunun neresindeyim ki? Yani biri karpuzcu görüp duruyor, boş ve anlamsız gözleriyle, tüm dünyada trafik akışımı değişiyor, evet desen bile, değişmese ne olur  ben olmasam ne olur? Neolur Aynur olmasa… Sen de olmasan... Hiç olmasa dünya...

Ağlaması yeniden şiddetlenmişti. Bu söylemler fazla karamsardı. Hava da kararmıştı. Keşke ayrılmasaydım yanından ama kader.

-Karpuzcu oğlum çok düşünme delirirsin. Ben kaçıyorum.

Ben böyle şeylere gelemiyorum. O mandalina dilimi çocuğu bunalıma sokmuş. Karpuzcunun dediklerini aklımdan sildim. Eve çıktım. Maç vardı. Neyse ki yetiştim.

İstanbul Gaziosmanpaşa da Feci Ölüm

Dün akşam saatlerinde Ünal Karacan İsimli (24) gencin kullandığı kamyonet, beton duvara çarptı. Ünal Karacan olay yerinde feci bir şekilde can verdi. Kamyonetten caddeye dağılan karpuzlar Belediye ekiplerince temizlendi. Yetkililer firenin patlaması sonucu bu kazanın olduğunu düşünüyor , olayla ilgili soruşturma başlatıldı.

Hiç yorum yok: