20.12.18

Bir Şeyhim Olsa


Sonsuz sanılan yaşamın ortalarına geldiğini fark ettiğin zaman... Özel bir insan olmadığını, milyarlardan yalnızca bir tanesi oluğunu, yaşayıp hiç kayda değer bir şey bırakmadan göçüp gideceğini fark ettiğin zaman… Niye bu kadar üzüntü veriyor bir şeyleri fark etmek?
Şeytanla yaşıyorum. Bir şeyhim olsa ona bunları anlatırdım. İntihar mektupları kaleme alıyorum. Kendimi öldürerek, kimi üzeceğim böylelikle? Bir türlü gidemediğim için, yırtıp attığım elveda mektupları… Kimi terk edeceğim böylece, sürekli kendimle yan yana giderken? Kimi üzeceğim, adım insanlarda, etkisini çoktan kaybetmişken. Kimin umrunda olacağım, artık kimsenin hiçbir şeyi değilken!
Dualar acımı dindirmiyor. Kaldığım yerden başlıyorum her sabah acıya. Hiçbir şey bana yardım etmiyor. Bir kurtarıcıyla karşılaşmıyorum. Sinemaya küsüyorum sonra. Hiçbir şey filmlerde olduğu gibi olmuyor. Hayat acı. Ve bir kırılma olmuyor senaryomda. Her şey olduğu gibi devam ediyor. Sünüyor hüzün zamanla. Ellerimi koyacak bir yer bulamıyorum. Bedenim bu rüzgarda iğreti bir vaziyette, insanların arasında, görünmez bir yalnızlık taşıyor. Bir şeyhim olsa ona bunları anlatırdım, diyorum. Ama yok.
Bir liram bile yok! Bir liran yoksa, abdest bile aldırmıyorlar artık. Bir liran yoksa namaz bile kılamazsın. Eğer bir liran yoksa, alttan ısıtmalı camiilerde, soğukta üşüyenler için dua bile edemezsin. Cebinde bir lira yoksa eğer, dilenciler bile acır sana.
Eve gitmeye yüzüm yok. En sevdiğim insanların, beni bilmeden öldürmelerine, artık tahammül edemiyorum.  Cebinde bir liran yoksa eğer, öz evine bile, garip olarak dönersin, dönecek gücü kendinde bulsan bile…
Deniz kükrüyor yine. Bir erkek, bir kadını kandırıyor yanı başımda. Gülüyorum içten içe yaşama bağlı oluşlarına. Birkaç ay sonra küfüre dönüşecek olan, sevda sözlerine gülüyorum. Müjdeyi ansıyorum.
Ellerim kıpkırmızı, hava soğuk. Bedava  ısınılacak yerler; havalimanları, otogarlar ve camiiler. Yeni buluşum alış veriş merkezleri. Ama üstüm başım iyice eskidi, içeriye almıyorlar.
Baştan başlamak bile istemiyorum. Bu hayat, her şartta bir rezillik sunacak ve ben yanlışlarımla yine bu durama geleceğim, bunu biliyorum. Kendime tahammül edemediğim için, içimin sesini duymazdan geliyorum. Donuk bir şekilde denizi izliyorum. Mavi ve soğuk. Güzel, hem de çok güzel.  Demek ki Allah var. Bu düşünce neden içimi ısıtmıyor artık?
Hayat benim için nasıl olsa güzel olurdu? Bilmiyorum. Ne olursa olsun, güzel olmazdı belki de. Beni bu duruma kimse düşürmedi, ben kendim indim. Tercihlerimi kendim yaptım. Ama yinede başkalarını suçlamak güzel şeydir.
Nasıl olsa güzel olurdu mesela?
 Arabamdan iniyorum. Normal bir insanım. Evin kapısını kendi anahtarlarımla açıyorum,
‘’Ben geldim Müjde.’’
‘’Hoş geldin kocacığm.’’
Arka odadan bir çocuk çıkıyor, ve koşarak bana geliyor,
‘’Babaa!!!’’
‘’Canım!’’ diyorum ona. Sarılıyoruz.
Sorumluluklarım var.  Normal bir insanım. Para kazanıyorum. Bir liram var. Camiiler bana açık. Kimse yadırgamıyor beni. Üzerime yükledikleri tüm görevleri yerine getirmişim. Onlardanım. Onlar gibiyim. Kafam saman dolu. Hafif bir gülüş var yüzümde. Ve içim rahat. Yaşıyorum. Zaman,ölüm, mekan, insanlar benim için bir sorun teşkil etmiyor.
Annem diyor ki; benim içime şeytan kaçmış. İçimde bir şeytanla yaşıyormuşum. Onunla yatıp, onunla kalkıyormuşum. Sonra ağlıyor. Altı gündür eve gitmemişim. Demek sürekli günleri sayıyor. Acaba bu gidişimde, şimdiye kadar kaç gün oldu. Ben saymadım. En sevdiğim insanların, beni bilmeden öldürmelerine tahammül edecek gücüm yok. Eve gitmek istemiyorum.
Günde üç sayfa Kur’an okusam böyle olmazmış. Geceyi geçirecek yerimiz var, günü kurtaracak yemeğimizde var anneciğim, diyorum. Demek ki dünya’nın hepsine sahibiz. Öyle demiş ya Peygamber!
Sonra susuyor. Ben evden çıkıyorum. Arkadaşlara diye. Benim hiç arkadaşım yok. Üzerimde nasihatler denemesinler diye, onların yanlarına gitmiyorum. Herkes nasihat etmeyi çok seviyor. Arkadaşlarım bile.
Babam yılgın. O artık benden vazgeçti. Zor oldu ama başardım. ‘’Ben senin bildiğin evlatlardan değilim’’ dedim. Ağladı. Oysa çok sertti her zaman. Her zaman umarsız ve uzaktı. Şimdi birden bire gelen bu yakınlığa aşina olamadım. Belki her şey için geç kaldık. İnsanlardan izole oldum artık baba. Sen çok uğraştın, uzaktan uzağa didindin. Ama olmadı! Ve benim için tren kaçtı. Belki tren kaçmadıda, aynı Necip Fazıl’ın dediği gibi; treni ben gönderdim.
 Otuz yaşıma geldim. Sonsuz sanılan yaşamın tam ortasındayım. Kader, diyorum. Gittiğim okulun kötü olmasına bağlıyorum. Ailemin çocuk yetiştirmeyi bilmemesinden, diyorum. Tüm aksiliklerin beni bulmasından, Allah’ın beni sevmemesinden. Tüm bunlar bir şeyler yüzünden olmuştur. kendimi hafifletiyorum.
Müjde bana demişti,
‘’Seni seviyorum.’’
İnanmamıştım.
‘’Ben sevilecek bir insan mıyım Müjde? Bir daha böyle yalanlar söyleme?’’
‘’Aşağılık ruhun yüzünden bize kıyıyorsun. Farkında mısın?’’
‘’Hem aşağılık, hem beş parasız, üstelik en kötüsü, yukarı çıkmak için uzatılan her dalı kırıyorum. Benden adam olmaz Müjde.’’
Çok diretti. Gitmemek istedi. Benden vazgeçmek istemedi.
‘’Param yok’’ dedim.
‘’Kazanırız’’ dedi.
‘’Şevkim yok’’ dedim.
‘’Ben bu dünyaya bir çocuk getirmek bile istemiyorum’’ dedim.
Didindi, çabaladı, düzeltemedi beni. Ve gitti. Haklıydı.
Şimi olağan bir adam, arabasından iniyor. Anahtarla evinin kapısını açıyor.
‘’Ben geldim karıcığım’’ diyor.
Müjde ona,
‘’Hoş geldin kocacığım.’’ Diye karşılık veriyor. Bir çocuk arka odadan koşarak, adama sarılıyor.
‘’Babacığım!’’
Sonra huzurlu bir akşam yemeğine oturuyorlar. Ben ise sahilde üşüyorum. Müjde biraz daha ısrar etse, değişirdim belki. Suçu ona atmazsam, kaçırdığım saadet için, kendimi şu denize atmam gerekiyor.
Bir şeyhim olsa ona bunları anlatırdım. O bana yardım ederdi. O beni kurtarırdı. Beyaz sakallı, ilim sahibi bir şeyhim olmadığı için oldu bunlar. Dualar acımı dindirmiyor şeyhim! Her sabah acı çekmek için kalkıyorum yataktan. Denizlere, göklere, insanların yüzlerine Allahı göreyim diye bakıyorum. Ama içim yine ısınmıyor. Üşüyorum.
Bir şeyhim yok. Annem ve babam bir yabancı. Gittiğim okullar kötü. Tün patronlar kalleş. Tüm memleket bana düşman. Arkadaşlarım ahmak. Müjde beni yeterince sevmiyor. Şeytanla yatıp kalkıyorum. Günde üç sayfa kur’ân okumuyorum. Dua ederken içim ısınmıyor. Yanımdaki adam, kadını kandırıyor. Hava soğuk ve deniz mavi. Bir liram bile yok. Ve bir mucize olmuyor. Senaryom aynı olağanlığında devam ediyor. Hiçbir şey olmuyor. Her şey acıyarak geçip gidiyor. İşte bunlar yüzünden böyle oldum. Bu sebepler olmadan, bunları arayıp bulmadan. Yaşadıklarım, başıma gelenler için bir sorumlu(lar), bulmadan rahat edemiyorum!

Yıkılmak, bile bile kendini geri üstü bırakmak. Pişmanlıklar, üzüntüler, kıskançlıklar içerisinde bir hayata gark olmak… Her şey insanın kendi seçimidir. Ama suçu başkalarına atmak, daha rahat uyumak için gereklidir.  Mutsuzum, bunu düzeltecek bir mücize aramıyorum bile.  Ve böyle öleceğim. Kime hüzünlü gelecek ki bu? Yalnız bana…
 Hava soğuk banka uzanıyorum. Ellerim ortada kalıyor. Ellerimi koyacak yer bulamıyorum. Ağlıyorum.


4 yorum:

Adsız dedi ki...

çok etkilendim.size mi ait acaba özellikle anne baba diyalogları ?

haliskandemir dedi ki...

Teşekkürler. Tüm hikayeler şahsıma ait.

Adsız dedi ki...

sizin yaşadıklarınız yani? kitaplaştırmalısınız bence

Adsız dedi ki...

asıl mesleğiniz nedir acaba bu yolda mı para kazanıyorsunuz