Sonsuz sanılan yaşamın ortalarına geldiğini fark
ettiğin zaman... Özel bir insan olmadığını, milyarlardan yalnızca bir tanesi
oluğunu, yaşayıp hiç kayda değer bir şey bırakmadan göçüp gideceğini fark
ettiğin zaman… Niye bu kadar üzüntü veriyor bir şeyleri fark etmek?
Şeytanla yaşıyorum. Bir şeyhim olsa ona bunları
anlatırdım. İntihar mektupları kaleme alıyorum. Kendimi öldürerek, kimi üzeceğim
böylelikle? Bir türlü gidemediğim için, yırtıp attığım elveda mektupları… Kimi
terk edeceğim böylece, sürekli kendimle yan yana giderken? Kimi üzeceğim, adım
insanlarda, etkisini çoktan kaybetmişken. Kimin umrunda olacağım, artık
kimsenin hiçbir şeyi değilken!
Dualar acımı dindirmiyor. Kaldığım yerden başlıyorum
her sabah acıya. Hiçbir şey bana yardım etmiyor. Bir kurtarıcıyla
karşılaşmıyorum. Sinemaya küsüyorum sonra. Hiçbir şey filmlerde olduğu gibi
olmuyor. Hayat acı. Ve bir kırılma olmuyor senaryomda. Her şey olduğu gibi
devam ediyor. Sünüyor hüzün zamanla. Ellerimi koyacak bir yer bulamıyorum. Bedenim
bu rüzgarda iğreti bir vaziyette, insanların arasında, görünmez bir yalnızlık
taşıyor. Bir şeyhim olsa ona bunları anlatırdım, diyorum. Ama yok.
Bir liram bile yok! Bir liran yoksa, abdest bile
aldırmıyorlar artık. Bir liran yoksa namaz bile kılamazsın. Eğer bir liran
yoksa, alttan ısıtmalı camiilerde, soğukta üşüyenler için dua bile edemezsin. Cebinde
bir lira yoksa eğer, dilenciler bile acır sana.
Eve gitmeye yüzüm yok. En sevdiğim insanların, beni
bilmeden öldürmelerine, artık tahammül edemiyorum. Cebinde bir liran yoksa eğer, öz evine bile,
garip olarak dönersin, dönecek gücü kendinde bulsan bile…
…
Deniz kükrüyor yine. Bir erkek, bir kadını
kandırıyor yanı başımda. Gülüyorum içten içe yaşama bağlı oluşlarına. Birkaç ay
sonra küfüre dönüşecek olan, sevda sözlerine gülüyorum. Müjdeyi ansıyorum.
Ellerim kıpkırmızı, hava soğuk. Bedava ısınılacak yerler; havalimanları, otogarlar ve
camiiler. Yeni buluşum alış veriş merkezleri. Ama üstüm başım iyice eskidi,
içeriye almıyorlar.
Baştan başlamak bile istemiyorum. Bu hayat, her
şartta bir rezillik sunacak ve ben yanlışlarımla yine bu durama geleceğim, bunu
biliyorum. Kendime tahammül edemediğim için, içimin sesini duymazdan geliyorum.
Donuk bir şekilde denizi izliyorum. Mavi ve soğuk. Güzel, hem de çok güzel. Demek ki Allah var. Bu düşünce neden içimi
ısıtmıyor artık?
Hayat benim için nasıl olsa güzel olurdu? Bilmiyorum.
Ne olursa olsun, güzel olmazdı belki de. Beni bu duruma kimse düşürmedi, ben
kendim indim. Tercihlerimi kendim yaptım. Ama yinede başkalarını suçlamak güzel
şeydir.
Nasıl olsa güzel olurdu mesela?
Arabamdan iniyorum.
Normal bir insanım. Evin kapısını kendi anahtarlarımla açıyorum,
‘’Ben geldim Müjde.’’
‘’Hoş geldin kocacığm.’’
Arka odadan bir çocuk çıkıyor, ve koşarak bana
geliyor,
‘’Babaa!!!’’
‘’Canım!’’ diyorum ona. Sarılıyoruz.
Sorumluluklarım var.
Normal bir insanım. Para kazanıyorum. Bir liram var. Camiiler bana açık.
Kimse yadırgamıyor beni. Üzerime yükledikleri tüm görevleri yerine getirmişim. Onlardanım.
Onlar gibiyim. Kafam saman dolu. Hafif bir gülüş var yüzümde. Ve içim rahat. Yaşıyorum.
Zaman,ölüm, mekan, insanlar benim için bir sorun teşkil etmiyor.
…
Annem diyor ki; benim içime şeytan kaçmış. İçimde bir
şeytanla yaşıyormuşum. Onunla yatıp, onunla kalkıyormuşum. Sonra ağlıyor. Altı gündür
eve gitmemişim. Demek sürekli günleri sayıyor. Acaba bu gidişimde, şimdiye
kadar kaç gün oldu. Ben saymadım. En sevdiğim insanların, beni bilmeden
öldürmelerine tahammül edecek gücüm yok. Eve gitmek istemiyorum.
Günde üç sayfa Kur’an okusam böyle olmazmış. Geceyi
geçirecek yerimiz var, günü kurtaracak yemeğimizde var anneciğim, diyorum. Demek
ki dünya’nın hepsine sahibiz. Öyle demiş ya Peygamber!
Sonra susuyor. Ben evden çıkıyorum. Arkadaşlara diye.
Benim hiç arkadaşım yok. Üzerimde nasihatler denemesinler diye, onların yanlarına
gitmiyorum. Herkes nasihat etmeyi çok seviyor. Arkadaşlarım bile.
Babam yılgın. O artık benden vazgeçti. Zor oldu ama
başardım. ‘’Ben senin bildiğin evlatlardan değilim’’ dedim. Ağladı. Oysa çok
sertti her zaman. Her zaman umarsız ve uzaktı. Şimdi birden bire gelen bu
yakınlığa aşina olamadım. Belki her şey için geç kaldık. İnsanlardan izole
oldum artık baba. Sen çok uğraştın, uzaktan uzağa didindin. Ama olmadı! Ve benim
için tren kaçtı. Belki tren kaçmadıda, aynı Necip Fazıl’ın dediği gibi; treni
ben gönderdim.
Otuz yaşıma
geldim. Sonsuz sanılan yaşamın tam ortasındayım. Kader, diyorum. Gittiğim okulun
kötü olmasına bağlıyorum. Ailemin çocuk yetiştirmeyi bilmemesinden, diyorum. Tüm
aksiliklerin beni bulmasından, Allah’ın beni sevmemesinden. Tüm bunlar bir
şeyler yüzünden olmuştur. kendimi hafifletiyorum.
…
Müjde bana demişti,
‘’Seni seviyorum.’’
İnanmamıştım.
‘’Ben sevilecek bir insan mıyım Müjde? Bir daha
böyle yalanlar söyleme?’’
‘’Aşağılık ruhun yüzünden bize kıyıyorsun. Farkında
mısın?’’
‘’Hem aşağılık, hem beş parasız, üstelik en kötüsü,
yukarı çıkmak için uzatılan her dalı kırıyorum. Benden adam olmaz Müjde.’’
Çok diretti. Gitmemek istedi. Benden vazgeçmek
istemedi.
‘’Param yok’’ dedim.
‘’Kazanırız’’ dedi.
‘’Şevkim yok’’ dedim.
‘’Ben bu dünyaya bir çocuk getirmek bile istemiyorum’’
dedim.
Didindi, çabaladı, düzeltemedi beni. Ve gitti. Haklıydı.
Şimi olağan bir adam, arabasından iniyor. Anahtarla evinin
kapısını açıyor.
‘’Ben geldim karıcığım’’ diyor.
Müjde ona,
‘’Hoş geldin kocacığım.’’ Diye karşılık veriyor. Bir
çocuk arka odadan koşarak, adama sarılıyor.
‘’Babacığım!’’
Sonra huzurlu bir akşam yemeğine oturuyorlar. Ben ise
sahilde üşüyorum. Müjde biraz daha ısrar etse, değişirdim belki. Suçu ona
atmazsam, kaçırdığım saadet için, kendimi şu denize atmam gerekiyor.
…
Bir şeyhim olsa ona bunları anlatırdım. O bana
yardım ederdi. O beni kurtarırdı. Beyaz sakallı, ilim sahibi bir şeyhim
olmadığı için oldu bunlar. Dualar acımı dindirmiyor şeyhim! Her sabah acı
çekmek için kalkıyorum yataktan. Denizlere, göklere, insanların yüzlerine
Allahı göreyim diye bakıyorum. Ama içim yine ısınmıyor. Üşüyorum.
Bir şeyhim yok. Annem ve babam bir yabancı. Gittiğim
okullar kötü. Tün patronlar kalleş. Tüm memleket bana düşman. Arkadaşlarım
ahmak. Müjde beni yeterince sevmiyor. Şeytanla yatıp kalkıyorum. Günde üç sayfa
kur’ân okumuyorum. Dua ederken içim ısınmıyor. Yanımdaki adam, kadını
kandırıyor. Hava soğuk ve deniz mavi. Bir liram bile yok. Ve bir mucize
olmuyor. Senaryom aynı olağanlığında devam ediyor. Hiçbir şey olmuyor. Her şey acıyarak
geçip gidiyor. İşte bunlar yüzünden böyle oldum. Bu sebepler olmadan, bunları
arayıp bulmadan. Yaşadıklarım, başıma gelenler için bir sorumlu(lar), bulmadan
rahat edemiyorum!
Yıkılmak, bile bile kendini geri üstü bırakmak. Pişmanlıklar,
üzüntüler, kıskançlıklar içerisinde bir hayata gark olmak… Her şey insanın
kendi seçimidir. Ama suçu başkalarına atmak, daha rahat uyumak için gereklidir.
Mutsuzum, bunu düzeltecek bir mücize
aramıyorum bile. Ve böyle öleceğim. Kime
hüzünlü gelecek ki bu? Yalnız bana…
Hava soğuk
banka uzanıyorum. Ellerim ortada kalıyor. Ellerimi koyacak yer bulamıyorum. Ağlıyorum.
4 yorum:
çok etkilendim.size mi ait acaba özellikle anne baba diyalogları ?
Teşekkürler. Tüm hikayeler şahsıma ait.
sizin yaşadıklarınız yani? kitaplaştırmalısınız bence
asıl mesleğiniz nedir acaba bu yolda mı para kazanıyorsunuz
Yorum Gönder