Nehir usul usul yanlarından akıyordu. Karanlık iyice çökünce,
Melihanın karartısı göze inanılmaz hüzünlü göründü. Konuşmadan anlaşabildikleri
için, kelimeleri yok yere israf etmiyorlardı. Nehir, içlerindeki
düşünceleri çok uzaklara sürüklüyordu. Kemalin içi daha yoğun ve karmaşıktı.
Kötü sonu gördüğü hâlde kendisini bir yalanla kandırıyor, bir mucize bekliyordu. Haykırsa, dağları titretene dek haykırsa rahatlayacaktı. Ama o kadar yorgun hissediyordu ki, bu gücü bile kendinde bulamıyordu. Kendi kendiyle konuşuyor gibi mırıldandı Kemal,
Kötü sonu gördüğü hâlde kendisini bir yalanla kandırıyor, bir mucize bekliyordu. Haykırsa, dağları titretene dek haykırsa rahatlayacaktı. Ama o kadar yorgun hissediyordu ki, bu gücü bile kendinde bulamıyordu. Kendi kendiyle konuşuyor gibi mırıldandı Kemal,
‘’Ne olacak bizim bu sonumuz?’’
Meliha ayağa kalktı. Bu soru onu rahatsız etti. Kasaba uzakta parlıyordu.
İçinde eve dönme isteği duydu. Bu adamın yanındayken mutlu
oluyordu, ama onun mutsuzluğunu paylamak istemediğini seziyordu. Az
ilerleride ki, 86 model kırmızı torosa doğru ilerledi. Dünyanın en zor işi gibi
kapıyı açtı ve koltuğa oturdu. Kemal bir müddet daha nehri dinledikten sonra
arkasından gidip arabaya bindi. Melihayı kasabaya yakın bir yere
bıraktı. Ve eve gitti.
II
İki insan birbirini seviyorsa, ama gerçekten seviyorsa, dünya da hiçbir
şeyin onları ayırmayacağını biliyordu.
Ölüm, kısa bir veda olabilirdi ancak. Belki mesafeler girerdi araya, ama sevenler sabrederek yolları ve dağları eritilebilirdi. Öyleyse ölüme ve ayrılığa bile katlanan bir aşka karşı, insan ne bahane edebilirdi. Sevgi varsa, imkansız diye bir şey olamazdı.
Sadece bir gece gizlice çekip gitmeleri gerekiyordu. Neden yapmıyordu bunu Meliha? Kemal’i gerçekten sevse, onunla kaçıp gitmez miydi? Ayrılık bağıra bağıra onlara doğru gelirken. Ömürleri boyunca unutamayacakları bir hüsran onlara doğru son hızla gelirken, Melih’a nasıl bu kadar sakin ve rahat kalabiliyordu. O acı ihtimali aklından söküp atıyordu derhal, düşünmek istemiyordu. Sevmese, neden hâlâ onunla buluşuyordu bu kız. Sevmese, nasıl bu kadar iştahla öpebiliyordu. Eğer sevmiyorsa bile, tüm bunları neden yapıyor, onu bekleyen bu saadeti neden riske ediyordu.
Ölüm, kısa bir veda olabilirdi ancak. Belki mesafeler girerdi araya, ama sevenler sabrederek yolları ve dağları eritilebilirdi. Öyleyse ölüme ve ayrılığa bile katlanan bir aşka karşı, insan ne bahane edebilirdi. Sevgi varsa, imkansız diye bir şey olamazdı.
Sadece bir gece gizlice çekip gitmeleri gerekiyordu. Neden yapmıyordu bunu Meliha? Kemal’i gerçekten sevse, onunla kaçıp gitmez miydi? Ayrılık bağıra bağıra onlara doğru gelirken. Ömürleri boyunca unutamayacakları bir hüsran onlara doğru son hızla gelirken, Melih’a nasıl bu kadar sakin ve rahat kalabiliyordu. O acı ihtimali aklından söküp atıyordu derhal, düşünmek istemiyordu. Sevmese, neden hâlâ onunla buluşuyordu bu kız. Sevmese, nasıl bu kadar iştahla öpebiliyordu. Eğer sevmiyorsa bile, tüm bunları neden yapıyor, onu bekleyen bu saadeti neden riske ediyordu.
Artık yarın bu işe bir son verme vakti geldiğini
sezdi. Almancıların da gelme vaktiydi. Yakında hiç görmediği düşmanı
gelecek demekti bu. Ateş iyice etrafı sarmadan önce, son bir deneme yapmaya
karar verdi. Ve gözlerini yumdu. Uyumak istiyordu. Göz kapaklarına gün ışığı
vurana dek yatakta uyumayı bekledi. Bir türlü uyuyamadı.
Meliha ise Almanya’yı düşünüyordu. Yaşadığı hayatı, yer yüzündeki en
renksiz hayat sanıyordu. Yatağa bu yaşına kadar aç girmediği halde, fakir olduklarını düşünüyordu. Sürekli kasabaya avrupadan
tatile gelen insanlara bakıyor, onların lüks hayatlarını kıskanıyordu.
Bir gün o telefon gelmiş, Almancı Kazım’ın oğlu Ünal’ın kendisine görücü geleceğini öğrenmiş, istem dışı heyecanlanmıştı. Bu heyecana başlangıçta kızmıştı. O kemali seviyordu. Böyle değil miydi? Yoksa böyle olduğuna mı inanmıştı? Yoksa çoğu sevda böyle miydi, daha iyisi bulunamadığı için, insan elindekine mi tahammül ediyordu? Meliha bu düşüncelerle, kemale olan sevgisini bitirdi. Yeni bir hayatın, yeni hayallerin tesiri, Kemali içinden söküp attı. Onu düşünmekten uyuyamadığı günleri bile unuttu. Öyle ki Kemali unutmayı bile unuttu. Son âna kadar, onu hayatından çıkaramadı.
Bir gün o telefon gelmiş, Almancı Kazım’ın oğlu Ünal’ın kendisine görücü geleceğini öğrenmiş, istem dışı heyecanlanmıştı. Bu heyecana başlangıçta kızmıştı. O kemali seviyordu. Böyle değil miydi? Yoksa böyle olduğuna mı inanmıştı? Yoksa çoğu sevda böyle miydi, daha iyisi bulunamadığı için, insan elindekine mi tahammül ediyordu? Meliha bu düşüncelerle, kemale olan sevgisini bitirdi. Yeni bir hayatın, yeni hayallerin tesiri, Kemali içinden söküp attı. Onu düşünmekten uyuyamadığı günleri bile unuttu. Öyle ki Kemali unutmayı bile unuttu. Son âna kadar, onu hayatından çıkaramadı.
III
Nehir kenarında üç saat bekledi Kemal. Sonunda geldi
Meliha. Melihasını gören Kemal aylardır İçinde tuttuğu şeyi vakit
kaybetmeden söyledi.
‘’Neden,’’ dedi. Yutkundu. ‘’Neden gitmiyoruz? Bunu hiç aklım
almıyor…’’
Meliha duraksadı. Hep ertelediği bu konuşmadan artık kaçamayacağını
hissetti. Ve ilk kez içinde bir ses bu kadar net duyuluyordu, Kemalden
vazgeçtiğinden artık emindi. Evet utanç vericiydi ama, onu bekleyen güzel bir hayat
ihtimali ile Kemalden isteyerek vazgeçmişti. Verdiği sözler boş yereydi. Ancak
bu adamı böyle bırakamazdı, olmaz deyip, arkasını dönüp gidemezdi.
‘’Tamam’’ dedi yarım ağızla. ‘’Yarın akşam bir aksilik olmazsa
kaçıp geliyorum. Ne olacaksa olsun artık.’’
Bunu söylerken, yalan söylediğini kendine bile itraf edemiyordu. Kemalin
alev alev yanan gözlerine bakmaktan çekindi. Bu adama ve sevgisine öyle saygı
duyuyordu ki, sırf tamam dediği için, yarın burada olacağını hissediyordu.
İstemese bile gelecekti. Belki kemalden korkuyordu.
Kemal’in ise yüzüne bahar geldi. Sanki uzun süredir sırtında
taşıdğı ağır bir çuvalı yere bırakmış gibi rahatladı. Olduğu yere çöktü. Meliha salınarak yanına geldi, oturdu. Baş örtüsünden düşen yanağını çocuk gibi
Kemal’e uzattı. Kemal dünyanın en güzel şeyi buymuş gibi, Meliha’ yı koklayarak
öptü.
‘’Çok mutlu olacağız’’ dedi daha sonra. Bu söze bir tek Kemal inanıyordu.
İki insan birbirini seviyorsa, mutluluk çağrılmasa bile, orada bitecekti. Böyle öğrenmişti.
O gece sabaha kadar mutluluktan uyuyamadı. Meliha içinde bir iç
sıkıntısıyla zorda olsa uyudu.
Her zaman olduğu gibi yine sabah oldu, sonra yine akşam. Ve beklenen zaman geldi. Bilinçsizce hazırlandı meliha. Hiç korku duymadan hazırlandı. Beyni vücudana söz geçiremiyordu sanki. Her şeyi programlanmış gibi yapıyordu. Evden sessizce çıktı. Karanlıkta bir süre yol aldı. Biraz sonra karanlık yolda aniden durdu. Kalbinde birden, onun yokluğunu fark edince anne ve babasının nasıl bir üzüntü duyacağını hissetti. Ama yine de yürümeye devam etti. Nehrin kenarına kadar geldi. Kemal ağzında sigara uzaklara bakıyordu. Yerinde duramıyordu, titriyordu. Kemal’in genzini içtiği sigara yakınca tükürdü. Balgam tutan tükürük çok uzağa gitmeden üzerine düştü. Onu temizlemeye çalıştı, okkalı bir küfür savurdu kendince. Bir zavallıya benziyordu, bir tiksinti duydu onu izleyen Meliha. Büyük bir yalnızlık hissi doldurdu yüreğini, sonra usulca geri döndü. Kemal onun geldiğini hiç seziklemedi. Koştu meliha onu bekleyen guzel hayata doğru koştu tekrar... Koşarak eve geldi. Kimse yoklğunu fark etmemişti neyse ki. Odasına girdi. Ve Ünal’ın fotoğrafına baktı uzun uzun. Son kararını verdi. Onu sevmek istiyordu…
Her zaman olduğu gibi yine sabah oldu, sonra yine akşam. Ve beklenen zaman geldi. Bilinçsizce hazırlandı meliha. Hiç korku duymadan hazırlandı. Beyni vücudana söz geçiremiyordu sanki. Her şeyi programlanmış gibi yapıyordu. Evden sessizce çıktı. Karanlıkta bir süre yol aldı. Biraz sonra karanlık yolda aniden durdu. Kalbinde birden, onun yokluğunu fark edince anne ve babasının nasıl bir üzüntü duyacağını hissetti. Ama yine de yürümeye devam etti. Nehrin kenarına kadar geldi. Kemal ağzında sigara uzaklara bakıyordu. Yerinde duramıyordu, titriyordu. Kemal’in genzini içtiği sigara yakınca tükürdü. Balgam tutan tükürük çok uzağa gitmeden üzerine düştü. Onu temizlemeye çalıştı, okkalı bir küfür savurdu kendince. Bir zavallıya benziyordu, bir tiksinti duydu onu izleyen Meliha. Büyük bir yalnızlık hissi doldurdu yüreğini, sonra usulca geri döndü. Kemal onun geldiğini hiç seziklemedi. Koştu meliha onu bekleyen guzel hayata doğru koştu tekrar... Koşarak eve geldi. Kimse yoklğunu fark etmemişti neyse ki. Odasına girdi. Ve Ünal’ın fotoğrafına baktı uzun uzun. Son kararını verdi. Onu sevmek istiyordu…
IV
Kemal gün ışıyana dek bekledi. Kuşlar uyanmaya başlayınca, eve
döndü. Aynada beyazlamış iki tel saçına baktı. İçindeki sesler, birbirine karışıyordu. Duymazdan geliyordu istemeden. Vücudu, ruhu, düşleri çok
yorgundu.
‘’Çok yoruldum’’ dedi. Aynada ki yabancıya bakarak.
Melihaya o günden sonra denk gelemedi bir türlü. Denk gelmekten korkuyordu
da biraz, duymak istemediği şeyleri duymaktan çok korkuyordu.
Gerçekle yüzleşmeye ramak kalmıştı oysa. Hissediyordu acı son, en başından beri
görünüyordu.
Üç gün sonra Ünal gelmişti. Ve kasabaya o haber yayılmıştı. Bir hafta sonra
düğün vardı. Gelin evi pek neşeliydi. Güzel kızlarını, Almanya’ya gelin eden
anne baba çok mutluydu. Daha şimdiden, hediyeler ve yeni bir hayatın açılan
kapısı onları mutlu etmeye yetmişti.
Bir curcunanın içine düşmüştü Meliha. Ardında bıraktığı yarı ölüyü
bazen hatırlıyor, içi burkuluyordu. Ama vicdanını rahatlatacak cümleleri de
vardı. Mutlu olmak, güzel bir hayat yaşamak; herkes gibi onun da
hakkıydı.
Kemal, bu duyumu aldıktan sonra kasabayı terk etti. Melihayla
gideceğini düşündüğü için sattığı birkaç eşyanın parası vardı cebinde. Tüm
parasını meyhanede harcıyor, sürekli içip kendine gelmek
istemiyordu. Geceleri ucuz bir pansiyonda
kalıyordu. Yenilmişti. Yapacak hiçbir şey ama hiçbir şey kalmamıştı.
Sövüyordu Melihaya, sonra ona sövdüğü için kendine kızıyordu. Onu eskisinden
daha çok seviyordu artık. Çünkü Meliha artık onu sevmiyordu.
Diğer taraftan, Ünal Melihanın düşündüğünden yakışıklı bir adam
çıkmıştı. Bu Melihayı çok sevindirmişti. Çok güzel giyiniyordu. Televizyondaki
adamlar gibi dövmeleri vardı. Kaşlarını ince ince almış, kocaman kolları olan
iri yapılı esmer birisiydi.. Melihayı birkaç kez ağzından öpmüştü yakaladığı
fırsatlarda. Meliha bu durumdan pek hoşnut kalmıştı, güzel kokan bu adama
çoktan teslim olmaya başlamıştı…
V
Düğün günü gelmişti. Güzel bir hava vardı. Şehirliler böyle bir düğün
yapmak için, tomarla para harcamak zorunda kalırdı. Çünkü masal gibi
müthiş bir kır düğünü oluyordu. Akşama kadar vakit neşe ile geçmişti, akşam ise
yöresel oyunlar oynanıyordu. Kasabanın tüm gençleri oradaydı.
Kemalin arkadaşları bile, bedava içki ve sigara için oraya akın etmişlerdi.
Kemal neredeydi, merak ediyorlardı ancak hayatın acımasız olduğunu,
Melihanın kendince haklı olduğunu düşünüyorlardı.
Kemal ise zil zurna sarhoş, arabasına binmiş kasabaya doğru geliyordu.
Cebindeki para bitmiş, pansiyona almamışlardı. Yorgundu, iyileşemiyordu. O
günden beri, ne kendine gelebilmiş, ne de kendisini terk edebilmişti. Yarı
yolda durdu. Arabanın içinde uyudu bir süre. Bu zaman dilimi ona çok geldi.
Oysa yalnızca bir saat uyumuştu. Uyanınca biraz kustu. Derin derin soludu
gökyüzünü. Yıldızlar gözüne batıyordu. Nefesi ciğerinin en uç noktasına dek
gitti, azıcık kendine geldi. Kendi gibi yorgun olan eskimiş kırmızı torosuna
bindi, kasabanın karanlık yoluna doğru, ağır ağır ilerledi. Gele gele Melihanın
evinin arkasına geldi, oraya park etti arabasını. Kapıyı açtı, zorda
olsa arabadan indi. Evin yanında bir adam ve kadın hararetle bir
şeyler tartışıyordu. Kulak kabarttı,
‘’Yahu istemiyorum diyorum,’’ diyordu adam. ‘’Olmuyor işte güzel
ama sevmedim! Zorla evlendiriyorsun beni ya, henüz hazır değilim diyorum Anne!
Elin kızına sebep oluyorsunuz bak oraya götüreceğiz hayatı bitecek,
ben alıştığım hiçbir boktan vazgeçmeyeceğim, hayatını
maf edeceksiniz şu salak kızın’’ dedi. Annesi sinirden kıpkırmızı,
‘’Böyle ömür geçmez oğlum!’’ dedi. ‘’Yine yediğin boku ye, ama evinde bir
karı olsun. Yoksa evlenemezsin bir daha, cahil bir kız, ancak bunu istediğin yola sokarsın, o sarı orospulardan sana yar olmaz,seni boynuzlar
onlar, al bu kızı ana sözü dinle, bana inan mutlu olacaksın! Rezil etme bizi,
dönüşü yok bunun artık canım oğluşum! Hadi güzel oğlum benim,’’
dedi. Ünal sinirle inledi. Ve içeri gittiler. Evin içinden düğünün
olduğu bahçeye geçtiler. Kemal duyduğu şeyler karşısında, mutluluk
hissetti. Çünkü meliha, Kemali bıraktığı için kesinkes pişman
olacaktı. Sevilmemek neymiş, oda tadacaktı.
Birkaç dakika sonra Ünal tekrar geldi arka bahçeye. Karanlıkta, ağacın
arkasından onu izliyordu Kemal. Elindeki telefon sinyal almıyordu bir türlü.
Daha biraz önce duyduğu şeylerin içinde yarattığı sersemlikle boş bulundu
Kemal,
‘’Şu tarafta çekiyor’’ dedi. Ünal karanlıktan gelen sesi duyunca titredi,
biraz korktu. Şoku atlatınca gözleri karanlıktaki rezil görünümlü Kemal’i
seçti.
‘’Ne terafta?’’ diye sordu. Kemal eliyle sağında kalan tümseği gösterdi.
Ünal oraya doğru gitti telefonda Almanca bir şeyler konuştu. Sonra tekrar içeri
doğru yöneldi gitmek için. Kemal,
‘’Demek Meliha’da gönlün yok,’’ dedi. Ünal çivi gibi olduğu
yere çakıldı.
‘’Sen bizi mi dinledin lan?’’ diyerek Kemalin üstüne doğru yürümeye başladı. Ünal, söylediklerinin duyulmasından çok korkmuştu. Kemale doğru
hışımla yürüyordu. Kemal, bu iri yapılı adamdan korkmuyordu. Çünkü
başına hayatta gelecek en kötü şeyler gelmişti. Tüm kemiklerini
kırsalar bile, canı o an acıdığından daha çok acıyamazdı.
‘’Senin sevmeden alacağın o kızı, ben istediğim halde alamıyorum,’’ dedi.
Ünal, şaşırdı. Elini kemalin omzuna atıp sıktı.
‘’Çok mu seviyorsun?’’ dedi.
‘’Canımı verecek kadar’’
‘’Burada bekle,’’ dedi Ünal. İçeri gitti. Kemal uzun süredir çalan davul ve
zurnayı o anda duymaya başladı.
Ünal, gelinin yanına oturdu, kulağına fısıldadı, gelin odasına geçtiler.
‘’Ne oldu?’’ diye sordu heyecanla Meliha, Gözleri gülüyordu..
‘’Hiç birini sevdin mi şimdiye kadar?’’ diye sordu Ünal. Melihanın yüzü soldu.
O an kemal’in büyük bir halt yediğini hissetti. Sözler verip,
arkasında bırakabileceğini sandığı adamın, bu günü katledecek kadar, cani
olmayacağını düşündü.
‘’Hayır,’’ dedi. ‘’Seni sevdim ilk kez, benim dokunduğum ilk ve tek erkek
sensin, sonuncusuda sen olacaksın.’’
Kurnaz olan Ünal,
‘’Emin misin’’ dedi şüpheci gözlerle. ‘’Sana son bir şans veriyorum. İyi
düşün, terkar cevap ver’’
Ünalın bir şeyleri duyduğunu anlayan Meliha,
‘’Çocuktum, yani ciddi bir şey değildi. Geldi geçti. Sen benim kocam olacaksın
artık. Geçmişi didiklemenin ne anlamı var?’’ dedi.
Ünal melihanın açığını bulduğu için mutluydu. Derhal onun elinden
tuttu. Ve arka bahçeye çıktılar. Kemali gören, meliha şok oldu.
Dizlerinin üstüne yere bıraktı kendini. Kemal Melihayı görünce, olanların bir
rüya olduğunu düşündü. Gelinlik içindeydi Meliha, gözünden bir damla yaş düştü.
Bu Ünalı da hüzünlendirdi.
‘’Ben’’’ dedi. ‘’ iki kişinin mutsuzluğuna neden olamam, olmakta
istemem.’’. Cebinde ne kadar para varsa çıkarıp Kemalin cebine koydu. Kemal
dur, diyemedi.
‘’Gelinlikte takılı olanlar da , bilezikler de sizin olsun’’ dedi. Hemen
kaçın gidin.’’
Meliha ünal’a baktı. Ünal gözlerini kaçırıyordu. Kemal geri dönüp arabaya bundi.
Ünal,
‘’Ben, seni istemiyorum, gitsen daha iyi olmaz mı? İşte seni seven bir
adam, inan daha mutlu olacaksın, gelip bize kölelik yapmaktansa, onun sultanı
ol’’ dedi. ‘’Ben zaten bahane arıyordum, bu iş olmasın diye Meliha. Bu adam
çıkıp geldi, işte bahanemi buldum. Sen üstelik içerde bana yalan söyledin.
Kimse olmadı, dedin. Bu ise aradığım bahaneyi ikiye çıkardı. Çünkü bana yalan
söyledin.’’
‘Beni bırakma Ünal’’ dedi meliha. ‘’Ben buralarada yaşamak istemiyorum,
beni al götür ne olur. Ne olursun koyma beni bu çorak yurtlarda. Üryan geldim,
üryan gitmek istemiyorum. Ne olur yiğidim!’’.
Bu konuşma Ünalı kızdırdı.
‘’Kendine yeni bir kaçış bileti bul, ’’ dedi.
Meliha Ünal’ın yüzüne hınçla tükürdü. Ama tükürüğü, ünala ulaşamadan,
gelinliğine düştü. Başka çaresi kalmadığı için, ağır adımlarla Kemalin çalışır
vaziyette bekleyen arabasına bindi. Kemal hızla oradan uzaklaştı.
Bir süre gittiler. Kemal ayıldıkca, olanları kavramaya başladı içi
sıkıldı. Yanında neden ağladığı belirsiz, yalancı bir kadın vardı. Hayallerini,
yıllarını bir gecede çöpe atmış birisiydi bu. Artık o eski ruha sahip olmayan,
içerisinde uyandırdığı etkileri yitirmiş, eskimiş bir kıyafet gibi yanında
duruyordu. Ağaran saçlarına, çektiği acılara, kaçırdığı fırsatlara sebep olan
kadına baktı. Hüngür hüngür ağlıyordu.
Kemalin ruhu incindi. Altın gibi değerli ve nadir gördüğü bu kız, altın suyundan kaplaması dökülmüş, eskimiş bir tenekeden hurda kadar değersizdi artık.
Kemalin ruhu incindi. Altın gibi değerli ve nadir gördüğü bu kız, altın suyundan kaplaması dökülmüş, eskimiş bir tenekeden hurda kadar değersizdi artık.
Karanlık yolun ortasında aniden durdu kırmızı toros. Kemal arabanın kapısını açtı. Farlar uzun ve
karanlık yolu aydınlatıyordu. Arabadan indi. Uzunca süre ayakta bekledi anlamsız sesler çıkararak, gölgesi çok uzaklara gidiyordu. Meliha arabada kendini sahipsiz ve yapayalnız
hissediyordu. Aşağı indi, Kemalden gelecek en ufak ilgiye inanılmaz
ihtiyaç duyuyordu. Ellerini kemalin beline doladı. Bir süre bu şekilde
kaldılar. Ne güzel kokuyordu oysa hâlâ, Kemal yanıyordu ama tütmüyordu. Konuşmadan
anlaşabildikleri için, kelimeleri yok yere israf
etmiyorlardı. Susuyorlardı.
Düşüncelerini topladı. Melihasını alnından öptü. Yumuşak yüzünde, soluyarak burnunu gezdirdi sevdiğinin. Gözyaşlarını sildi elleriyle. Sonra ona sarıldı. Öyle sıkıca sarıldı ki, Meliha bir an kemiklerinin kırılacağını sandı. Ardından hızla kırmızı torosuna bindi Kemal. Meliha’da şaşkın şaşkın arabaya doğru yöneldi, kapıyı açmaya çalıştı korkuyla, ama kapı kitliydi. Kemal Melihanın ürkek gözlerine baktı. Meliha bağırarak camı yumrukluyordu. Yüzünde acı bir gülümseme belirdi Kemalin. Bu gülümsemede, yorgunluk, yılgınlık ve vazgeçmişlik okunuyordu. Sevdiğini karanlıkta, o yol ortasında bırakıp, yaşanan tüm kötü şeyleri onunla birlikte geride bıraktığını düşünerek, yıllarca dönmeyeceği kasabasını terk etti.
Düşüncelerini topladı. Melihasını alnından öptü. Yumuşak yüzünde, soluyarak burnunu gezdirdi sevdiğinin. Gözyaşlarını sildi elleriyle. Sonra ona sarıldı. Öyle sıkıca sarıldı ki, Meliha bir an kemiklerinin kırılacağını sandı. Ardından hızla kırmızı torosuna bindi Kemal. Meliha’da şaşkın şaşkın arabaya doğru yöneldi, kapıyı açmaya çalıştı korkuyla, ama kapı kitliydi. Kemal Melihanın ürkek gözlerine baktı. Meliha bağırarak camı yumrukluyordu. Yüzünde acı bir gülümseme belirdi Kemalin. Bu gülümsemede, yorgunluk, yılgınlık ve vazgeçmişlik okunuyordu. Sevdiğini karanlıkta, o yol ortasında bırakıp, yaşanan tüm kötü şeyleri onunla birlikte geride bıraktığını düşünerek, yıllarca dönmeyeceği kasabasını terk etti.
2 yorum:
Kemal o kadar temiz ve güzel sevmişti ki Meliha’yı görememişti gerçek yüzünü oysa ki para mutluluk getirmiyordu Meliha hala bunun farkına varamamıştı...
Yeniler gelsin artık :)
Yorum Gönder